bugün
yenile
    /
    1. 10
      +
      -entiri.verilen_downvote
      fark ettim de bu sözlükte böyle bir şeye ihtiyaç var. benden başka insanların da benzer ihtiyaçlardan muzdarip olduğunu düşünerek böyle bir kürsünün açılışını yapma gereği görüyorum. belki de kimsenin umurunda değildir. kendi kuruntumdur. fark etmez. olmadı kendi kendime konuşurum burada. i̇nsanlar zaman zaman konuşmak istiyor. bir şeyleri tanımlamak değil anlatmak istiyor. gidip saçma sapan başlıklarda saçma sapan şeyler yazıyor. ben mesela biraz öyleyim. ne üzerine konuşacağımı bile belirleyemediğim bazı durumlarda çıkıp uzun uzun konuşmak istiyorum buralarda. ama neyi nereye yazacağımı bulamayıp vazgeçiyorum. bu konuda bir açık var belli ki. keza itiraf başlığı da bu konuda çok yanlış bir şekilde kullanılıyor. her zaman söylerim o başlıkta gerçek bir itiraf görmediğim sürece rahat uyuyamayacağım. hiç mi yok arkadaşım kirli işleriniz, namussuzluklarınız, affedilmeyecek günahlarınız? hepinizin var biliyorum. en azından öyle umuyorum. neyse. kürsüye çıkıp bir şeyler söylemek istediğiniz zaman bu başlığı kullanabilirsiniz. umuma açık bir kürsüdür bu. randevu ya da izin almanıza gerek olmayan açık bir platform. fısıldayarak itiraf edeceğiniz şeyler için değil çıkıp nidalar atıp, laflar savurabileceğiniz, kendi içinize ya da başka birilerine sesleneceğiniz şeyler için kurulmuş bir yer. asosyal sözlük kürsüsü. filmlerde falan hep görürüz ve ben çok özenirim o sahnelere. kalabalık bir aile yemeğinde malum kişi tüm o rabarbanın arasında ayağa kalkar önce boğazını temizler. ufaktan bir iki ses çıkarır. kimse istifini bozmaz ve insanlar aralarında konuşmaya devam eder. en sonunda kamera masanın başında ayakta duran adamın eline yaklaşır. adam masadan servis bıçağını alır ve son derece zarif bir hareketle bardağa birkaç defa vurarak dikkatleri üstüne çeker. dünyanın en karizmatik anlarından bir tanesi olabilir. hep böyle bir konuşma hayal etmişimdir. bir gün hayatımdaki tüm insanları bir masaya toplamayı, hiçbirinin umurunda değilken bir şekilde bardağı çatlatmadan, elimi kesmeden dikkatleri üstüme çekmeyi ve hayatımın içerisindeki o insanlara ömrün anlam ve önemine binaen bir konuşma yapmayı hayal etmişimdir. i̇şte böyle bir kürsü burası. ya da cenazelerdeki matem sessizliğini bozan konuşmalar vardır ki ben onlara da çok özenmişimdir. yine ecnebi kültürünün bir parçasıdır maalesef. merhumun tabutunun önünde tüm sevdikleri dizilmiş beklerken aralarından bir kişi -ki bu muhtemelen mevta ile manevi bağı en güçlü kişilerden birisi olur- kürsüye çıkar. ölen şahısla ilgili ilham verici, duygusal, melankolik, motive edici ya da komik bir anısını anlatarak başlar. cenaze törenindeki o belirsiz puslu havayı manipüle ederek odağı istediği yöne çeker. cenaze törenini olması gerektiği bir yöne doğru büker. i̇nsanlar nasıl bir adamın son yolculuğuna eşlik ettiğini daha iyi benimserler. son konuşma. ölü ve ölüm hakkında üzerine söylenecek son sözler... bu gelenek bizde pek yok maalesef. bizde ölünün ardından konuşmak pek hoş karşılanmaz. cenaze törenlerinde ölüm sessizliği hakim olur genelde. en fazla "el-hükmü lillah" diyebilir insanlar. hüküm allah'ındır! hüküm vericinin hükmü yerini bulduktan sonra söylenecek başka bir söze gerek duyulmaz. aralarında bazıları çıkıp da "sapasağlam adamdı, daha geçen hafta konuşmuştuk" falan demeye kalkarsa eğer bu yapılan zevzeklik olarak görülür. bu topraklarda ölümün getirdiği puslu belirsiz havayı solumak en büyük hayat dersi olarak görülür. bundan fazlasına gerek duyulmaz. ölen adamın arkasından konuşulmaz. cevap hakkı olmadığı için değil ölenle ölünmediği için konuşulmaz. cenaze töreninde sessizliği bozarsanız ölümü yaşamınızın kapısından içeriye buyur edersiniz. cenaze törenlerinin en sessiz insanları ölümden en çok korkanlardır her zaman. oysa ben konuşmak isterim ölen herhangi birinin ardından. ölen birisiyle hesaplaşmak derdinde değilim. ben ölümle ve ölümü getirenle hesaplaşmak isterim ölen herhangi birinin ardından. ölümün anlam ve önemine binaen kürsüye çıkıp konuşmak etrafımdaki insanları bir miktar sarsmak isterim. i̇nsan en çok ölümün ardından konuşmalı. bu kürsü biraz da böyle bir kürsü. belirsiz sessizliği bozmaktan imtina edenlerin ortasında cesurca sessizliği bozmak için yapılan konuşmalar için kurulmuş bir kürsü. herkesin herkesle bir şeyler konuştuğu, sözün anlamını yitirdiği yerde konuşmaya başlamadan önce bir şeyleri kırıp dökme gereği duyanları kürsüsü. herkesin sırayla kürsüye çıkıp ulusa seslendiği yerde sıra bize gelince önce bize kurulan kürsüyü devirip yapılan konuşmaların kürsüsü. mikrofon kablolarına ve kalabalık meydanlara ihtiyaç duymayacağımız bir kürsü. rastgele hedeflere rastgele yapılan konuşmaların yerine hedefini, niyetini, muhatabını ve cümlelerini bilen konuşmaların kürsüsü. burada bir şeylere sesleneceğim.
    2. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
    3. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yalnızlığın kol gezdiği o kalabalık akşamlar... en çok o zaman yakıyor canımı sensizlik. senle olmanın verebileceği huzura erişememek yakıyor canımı, o huzuru hiç tadamamak
    4. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      mutluyum. diyeceklerim bu kadar teşekkürler
    5. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bütün günlerim havanın kararmasını bekleyerek geçiyor. her ne kadar karamsar dursam da kendi içimde çoğu zaman iyimser olmaya çalışan, çoğunlukla pozitif görünen bir insanım. dış dünyaya söylediğim gibi çoğu zaman kendime de yalanlar söylüyorum. ama vallahi de billahi de bunu bile isteye yapmıyorum. i̇nsan bazen kendinde olan bazı özellikleri görmezden geliyor ve bunun farkına bile varmıyor. bu bir çeşit nevroz mu emin değilim. nevroz daha belirgin sınırları olan bir şey. oysa burada insanın kendi kimliğiyle olan savaşının belirsiz ve örtülü bir yanı var. ortada yok saydığın bir şey var ve sen bunun varlığından bile haberdar değilsin. daha açık bir örnek vermek gerekirse; pedofillerden nefret eden, her seferinde pedofilinin çok kötü bir şey olduğunu kendine hatırlatmak zorunda hisseden iyi niyetli ve kendisinin farkında olmayan pedofil insanların olduğunu düşünüyorum. bu insanların kendilerine yapacağı en iyi şey önce pedofil olduklarını kabul etmek olacaktır. dış dünyaya söylediğim yalanlar açığa çıkmasın diye savaş verirken kendime söylediğim ve asla farkında olmadığım yalanları da açığa çıkarmaya harcıyorum enerjimi. güneşten pek haz almadığımı fark ettim. hatta ne haz almaması? düpedüz nefret etmeye başlamışım enseme enseme vuran güneşten. bunu kabullenmek biraz zamanımı almış olabilir. evimize ilk defa kamera girdiği zamanlar bir gece sabaha kadar güneşin doğmasını bekledim. hava hafiften aydınlanmak üzereyken de dama çıkıp gün doğumunu kayda almak istedim kamerayla. çok heyecanlı bir geceydi. sabah güneşinin o ihtişamına dair deneye dayanmayan bir hayranlık besliyordum. 1 saat boyunca güneşin doğuşunu bekleyip kayda aldıktan sonra elde ettiğim sonuç tam bir fiyaskoydu. hiç de öyle hayal ettiğim gibi hayranlık uyandırıcı bir deneyim değilmiş gün doğumu. keşke kayda almadan önce kendi başıma bir izleseymişim öncesinde. elimde küçücük ekrandan dakikalarca güneşin doğuşunu izlemeye çalışıp sonra belli belirsiz bir ışık patlamasının getirdiği körlük dışında hiç de bir numarası yokmuş. şimdi geriye bakınca daha anlamlı geliyor. ben eskiden aydınlık günlere daha çok inanıyormuşum. güneşe olan nefretim fıtri bir karanlık ruhlu olmaktan kaynaklanmıyormuş. tam olarak deneyime dayanan bir davranış biçimiymiş bu. güneşin o kadar da bir numarası olmadığını, dünyanın en sıradan doğa olaylarından olduğunu, zaman zaman tat kaçıran bir kibre sahip olduğunu anladığım için vazgeçmişim aydınlık günlerin ihtişamından. bu beni o kadar da karamsar yapmaz. karanlık ruhlu da yapmaz. ve sen; benim ruhumun kara olduğunu söyleyen bir insan olarak canımı sıkmıyorsun kendini küçültüyorsun sadece. neyse darlandım, hava da karardı. bir çay demleyeyim öyle devam edeceğim. az daha gelemiyordum. bu konuşmayı bir şekilde bitireceğim. zaten hayatımda her şey yarım bırakılmış enkazlardan ibaret en azından bir şeyleri bitirebiliyor olduğuma kendimi ikna etmiş sayılırım böyle ufak tefek zaferlerle. bugün ilk defa, bir şiiri okurken sıra dışı bir heyecana kapıldım. tam olarak nedenini bilmiyorum bu arada. i̇çimde şiirden ve içinde bulunduğum durumdan bağımsız bir coşku belirdi. sebebini hala çözdüm sayılmaz gerçi ama değişik bir duyguydu. geçmiş günleri ve gelecek günleri düşünüp tanımlayamadığım bir heyecana kapıldım nabzım falan yükseldi hatta. lan dedim noluyoruz, iyi saatte olsunlar. şiir "gece yarısını yaşamaktan yorgunum" diye başlıyordu. ve şiirin bir yerinde şöyle diyordu; benim bu çektiklerimi bir çocuk var ki anlıyor kendimi yerden yere vuruşumu, içimdeki zehiri bir çocuk var ki anlıyor benim gibi kahroluyor odasında şiirlerim fukara mumlar gibi yanıyorlar i̇şte buna okurunu seçmek deniyor sanırım. ben eğer bir yazar olsaydım ben de böyle düşünürdüm. ben de bir yerlerde var olduğuna inandığım bir çocuğa yazardım ne yazacaksam. birileri anlasın muhakkak diye çığlık çığlığa değil, karanlıklar içinde bir çocuk, fısıldasam bile anlar diye yazardım. attila i̇lhan... seni gerçekten çok sevmişim. ve neden sevdiğimi daha iyi anlıyorum. seninle ilk tanıştığımda daha da toy bir çocuktum. odamda alev almıştı "aysel git başımdan" şiirin. şiirle de, seninle de adam akıllı ilk karşılaşmam olabilirdi o. yalnızlık konusunda da çok çekincelerim var. yıllardır yine yanlış yorumladığımı düşünmeye başladım. ben hep yalnızlığın bir lütuf, bir fırsat, bir lüks ve en önemlisi bir tercih olduğunu düşünmüştüm. hala bu fikirlerimden ayrı düşmüş sayılmam ama tam da öyle değil galiba. yalnızlık benim için bir koza evet. kendi dünyamın özgün kurallarını oluşturduğum ve gerçek dünyaya çıkarken kuşanacağım zırhlarımın inşa edildiği bir kozadan ibaret ama o kadar da tercih edilmiş bir asliyet yok burada. benim galiba zaten pek fazla seçeneğim yok bu konuda. yalnız olmak biraz da ben olmak gibi bir şey. benim başka bir şekilde yaşamam o kadar da kolay değil. topluma karışmam için toplumun bileğini bükecek enerjiye sahip olmam lazım ki bu mümkün değil. ya da boyun eğmem gerekir ki bunu da kendime yakıştıramıyorum. benim insanlara, insanların bana tahammül etmesi o kadar da kolay değil. eskiden bu konuda tam tersini düşünürdüm. i̇stediğim her an ve istediğim kadar insanlara tahammül edebileceğimden emindim. şimdi ise hiç öyle gelmiyor bana böyle şeyler. birilerini bana maruz kalmasını haksızlık olarak görmeye başladım. sırf kendi egolarım için yalnız kalmayı tercih ettiğim bir dönemden diğer insanlara iyilik olsun diye yalnız kalmaya evrildiğimi hissediyorum. dışarıda bana ihtiyacı olan insanların sayısı her geçen gün azalıyor. zarar vereceğim insanlar ise hep daha çoklar. benim bu dünyaya vereceğim hiçbir şey kalmamış. alacaklı olmaktan da arlanıyorum artık. benim yalnız olmak dışında ikinci bir seçeneğim yok. kafamda bir tasarı olarak var olan dünyanın bu dünyada bir karşılığı yok. teorilerimin işleyeceği her hangi bir düzlem yok. en azından gerçek dünyada... bu dünyanın bana vereceği hiçbir şeyi arzulamıyorum, dünya ise hiçbir zaman bende olan şeyin eksikliğini hissetmedi. bu denklemde insanın kendi kozasını örmesi kaçınılmaz bir durum. şiirde söylüyor bunu; "ben ki cehennemde bir allah gibi yalnızım" dehşet verici bir ifade bu. allah'ın mevcudiyeti cehenneme hapsolunmuş insanların umurunda bile değildir. artık hüküm verilmiştir. ne bir şey arzulamak anlamlıdır, ne onun yüceliğiyle meşgul olmak akla gelir. hükmü verilmiş bir tutsak için adaletin tecellisi tesirsizdir. çünkü artık tüm mahkemeler hükümsüzdür. bazen neden buraya yazdığımı düşünüyorum. neden yazdığımı az çok biliyorum mesela. yazmak da bende gizlenmiş olanı ortaya çıkarmaya yarıyor. zihnimiz bize sürekli oyunlar oynuyor. ne kadarını ortaya çıkardığımız hep bir muamma. yazmak bu konuda filtre görevi görüyor. çoğu zaman yazdıkça yazdığım şeylere şaşırıyorum hatta. buradan örnek vermek gerekirse şu entrylerin benden çıkmış olmasına hala zaman zaman şaşırım: (#1962780) (#1916453) ya da şunun: (#2297106) hani birisi size uzun uzun içini döktüğünde kelimelerinin arasından ufak tefek ipuçları yakalarsınız ve kendi kendinize "haa bu biraz da böyle bir insanmış" demeye başlarsınız yavaş yavaş. birini tanımak biraz da böyle bir şeydir. savunmasız anlarında verdiği açıklardan boşluklarını doldurursunuz. birisiyle aşk da yaşasanız, iş de yapsanız, yola da çıksanız insanlar eğer tetikte yaşıyorlarsa onları yeterince tanıyamazsınız. gardlarını düşürdükleri küçük anları yakalamanız gerekir. o küçük boşluklardan sızan şeyler daha çok bilgi verir insana. öbür türlü her zaman sana sunulan maskelerle yetinmek durumundasınızdır. yazarak bunu kendi kendime yapıyorum. kendi yazdığım şeylerden kendimde gizlediğim şeyleri bulabiliyorum zaman zaman. yazmak bu işe yarıyor: varlığından haberdar bile olmadığın şeylerin ortaya çıkmasına olanak tanıyor. yazarken daha az düşünerek hareket ediyorum. daha savunmasız oluyorum. an geliyor, seni çok iyi anladım diyebiliyorum. kendimi zaman zaman ele veriyorum. sırf bu yüzden ara ara kendi yazdığım şeyleri okuyup sırıtıyorum. çünkü birçoklarının fark etmediği küçük detayları fark ediyorum kendi dilimde. ama mesela neden burada yazmak? bunları kağıtlara da yazabilirim. ya da herhangi bir word dosyasına. hem buralarda yazmak çoğu zaman oto sansürün işlediği bir iç dökme eylemi oluyor. bi saattir yazıyorum ve aslında görünürde hiçbir şey anlatmıyorum, açık etmiyorum. kimsenin de okuduğu falan yok. eee burayı word dosyasından ayıran ne? buna da var mı bir cevabın? burada yazmak, ya da herhangi açık bir platformda sansürlü de olsa yazı yazmak başka bir amaca hizmet ediyor. kendimi iyi hissediyorum. elimden geleni yaptığımı düşünmeme sebep oluyor. çünkü biliyorum. gün gelecek birileri benden hesap soracak. neden diyecek, neden tek başına? bunlardan beni niye haberdar etmedin diye sitem edecek birileri. birileri kızacak, birileri darılacak. birileri soracak; nasıl sağlıklı kalabildin diye. "çığlık atmadan nasıl durabildin" diye sorulursa eğer onlara bir şeyler uydururum muhakkak. ama kendi kendime uydurduğum şey tam da bu; ben yazmıştım aslında. kimsenin umurunda olmadı. i̇mdat! dedim. kimse dönüp bakmadı. kimse durumun ciddiyetini kavrayamadı. herkes, herkes gibi davrandı. bana benden başka çare bırakılmadı diyeceğim kendime. küçük bir sansür var burada. size söylemiştim; yazarken daha savunmasız oluyorum diye ve yine söylemiştim kendime söylediğim yalanları açığa çıkarmak için çaba harcıyorum diye. anlaşıldı mı? herkes, herkes gibi davrandı. ne hoş; cehennemde bir allah kadar yalnızım. ne hoş.
      1şu entiriyi ilk gördüğümde uzunluğuna bakarak dedim ki bi insan yorulmadan nasıl bu kadar şey yazabilir . ama okurken nasıl bittiğini anlamadım. şu cümleleri kuran o güzel yüreğinden öpüyorum sevgili yazar. - icert_earty 14.01.2020 21:44:49 |#3770845
      1teşekkürler. - devriksekiz 14.01.2020 21:58:45 |#3770846
      0:) - icert_earty 14.01.2020 22:02:12 |#3374527
    6. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      alabildiğimce nefes alıyorum içime ama hiçbirini alamıyormuş gibi hissediyorum. o kadar o kadar çok şey var ki söylemek istediğim hiçbirini söyleyemiyorum. bir zamanlar kendimle yüzleşmezdim kaçardım hep ve hiç sorun yokmuşcasına devam ederdim. gerçekten etkili bir yöntemdi benim için. tabi ki bir yere kadar. patlak verdi bir yerde acısını çektim ama akıllanmadım şimdi yine aynı metodu uyguluyorum ve arasıra zorlasa da işe yarıyor. yine aklıma tonla şey geldi ama hepsini yutmak zorundayım. susuyorum
    7. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      saat kaç olmuş kaç saattir eski şeyleri izliyorum pek bi fikrim yok. ama neyi fark ettim biliyor musunuz? eskiden aynı şeyleri izlerken ağlamaz, gülerek hatta yerine göre dalga geçerek izlerdim. komik olduklarından değil. sadece ağlamak güçsüz insanların yaptığı bir eylem diye kazınmıştı aklıma. şimdiyse aynı şeyleri gözlerim durmadan izliyorum. çünkü o orda ki hisler her ne kadar yazılmış da olsa bunu gerçekten yaşayan insanlar var. birde aynı şeyi bende yaşayınca hayatımda fazla hissediyor insan. büyüdükçe ağlamam arttı. ağlamam artıkça kaybettim. ama bir yandan da büyümem gerekiyordu. i̇yi oldu iyi.
    8. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      o gün gelmesin, devran da dönmesin. size karşı kinimde yok hepsi benim hatam. ben istedim eğer ben istemeseydim hayatımda olamazdiniz ben verdim o bıçakları size ben hiç terettud etmeden güvenip sırtımı döndüm benim hatam ama anladım artık çıkar uğruna kimse kimenin yanında olmaz anladım artık kime kimseyi sevmez yine de teşekkür ederim bana kimin ne olduğunu gösterdiğiniz için
    9. 12
      +
      -entiri.verilen_downvote
      --- spoiler --- ... dünyanın en karizmatik anlarından bir tanesi olabilir. hep böyle bir konuşma hayal etmişimdir. bir gün hayatımdaki tüm insanları bir masaya toplamayı, hiçbirinin umurunda değilken bir şekilde bardağı çatlatmadan, elimi kesmeden dikkatleri üstüme çekmeyi ve hayatımın içerisindeki o insanlara ömrün anlam ve önemine binaen bir konuşma yapmayı hayal etmişimdir. i̇şte böyle bir kürsü burası. (bkz: i speech kürsü) --- spoiler --- Ahmet Batman diye bir yazar var maalesef. Hiç okudunuz mu, bilmiyorum. Ben iki kitabını okudum sanırım. Hayatımın bir döneminde gerçekten boktan kitaplar okudum, boktan insanları dinledim, boktan kararlar aldım. Hayatımın bir dönemi bugün olduğundan ne kadar farklıydı bilmiyorum ama gerçekten çok boktandı. Bu başlığa bir ara yazmamaya karar vermiştim. Çünkü bundan önce yazdığım diğer iki yazı resmen Ahmet Batman kitaplarındaki denemelere benziyordu. Belki daha iyi, belki daha samimi ama yine de boktan. Saçma sapan kararlar, saçma sapan insanlar, saçma sapan kitaplar, filmler ve birtakım söz etmeye değmez meşgaleler... Bunları düşündükçe, bugün olduğum insana ulaşmamda aslında ne kadar da önemli yere sahip olduklarını düşünüp küplere biniyorum. Bakın ben, yaşadıklarından dersler çıkaran o bilge insanlardan olamadım. Aynı hataları tekrar tekrar yapmaktan utanmadım. Sürüklenmekten korkmadım. Lakin değişmekten de çekinmedim. Ben hiçbir zaman bir bilge olamadım ve olamayacağım belki de ama yaşadığım hiçbir şeye karşı da kaya gibi kararlı bir şekilde takat göstermedim. Değiştim. Kendimi bir oyun hamuru gibi gören bir yanım var benim. Her sabah bir başka yerimi eğip büküyorum. Hayatı da bir oyun gibi görüyorum son 5 senedir falan. Her sabah en az hasarla ve en kısa sürede günü bitirmeye çalışıyorum, bir oyunda olduğumun bilincinde olarak. İşte bu sebeplerden ötürü karşıma gelen her şeyden etkilendim ben. Bugün olduğum insan olmak için çok çalıştım dersem yalan olur. Ama bugün olduğum insana ulaşmak için karşıma çıkan bütün materyalleri sanırım sonuna kadar kullandım. Hayatımın en boktan zamanları bile bugünkü halim için çok büyük bir ehemmiyet taşıyor. Ve evet o boktan kitaplar ve boktan insanlar benim karakterimin mimarları arasındalar. Ne trajik değil mi? Yaşıtlarımın büyük çoğunluğundan daha tecrübeliyim ben. Hatta bu dünyada benden daha fazla yaşamış insanların da hatırı sayılır bir kısmından da daha tecrübeliyim bence. Tecrübe ihtiyarlamakla, daha çok yaşamakla kazanılabilecek bir şey değil. Aynı hatayı tekrar yapmama bilgeliğine ermekle de bir alakası yok. Burada bir kavram yanılgısı var. Tecrübe, hayatın sana verdiklerine karşı kendinden neleri verebildiğinle alakalı. Ne kadar değiştiğinle alakalı. Tutucu insanlar 1500 yıl da yaşasalar, tecrübe ırmağında yıkanamazlar. Çok var böyle insanlar. Senden sırf 5-10 yaş daha çok yaşadı diye, senden daha fazla şehir gördü diye, senden daha geniş çevreye sahip diye senden daha tecrübeli ve dolayısıyla senden daha olgun ve doğru olduğuna inanan yığınla insan var. Ah keşke yüzlerine ayna tutabilecek cesarete sahip olsam. Nasıl sefil insanlar olduklarını kimse onlara yeterince güçlü söylemiyor diye böyle arsızlar. Tecrübe, hayat boyu kaç insanla aynı anda yaşadığındır, hayatın sana sunduklarıyla kaç defa benlik diye adlandırdığın gömleği yırtabildiğindir. Karşına çıkan şeylere karşı bir an için durup da "ne hikaye ama!" diye iç geçirebilmektir tecrübe. Ben her sabah tavana bakıp "ne hayat ama" diyebildim. Yaşadığım en şahane anlarda da en berbat durumlarda da şaşırmayı unutmadım. Ara ara bahsedebiliyorum artık; bir ara ağır bir depresyonumsu bir haldeydim ben. Günlerce evden, odadan dışarıya çıkmamıştım. 2 karton sigara ve kahve ile günlerce duvarları izlediğim ağır sıkıntılı bir süreç geçirmiştim. Yalnızlıktan konuşmayı unuttuğum enteresan bir tecrübeydi benim için. Ama o gün bile benim için her şey son derece şaşkınlık vericiydi. Heyecan doluydum. Her şey çok boktandı belki ama etlerimin lime lime dökülmesi beni keyiflendirmeye yetiyordu. İşte tecrübe tam olarak budur. Tecrübe anın sonrası ile öncesi arasındaki reaksiyon farkıdır. İyi filmleri sevmemizin bir sebebi de budur. Filmin başında bulduğumuz adam filmin sonundakiyle aynı değildir. Tecrübe kazanmıştır çünkü değişmiştir. 20 yaşından sonra kalan tüm zamanda hep aynı çift gözle dünyaya bakmak bir insanın yapabileceği en büyük israftır. Tecrübe, öyle yeryüzünde gezip dolaşarak edinilecek bir şey olsaydı bu kadar kıymetli olmazdı. Tecrübe pahalı bir edinimdir. Ben bu bedeli benliğimle defaatle ödedim. Her yeni gün bir kademe daha değiştim. Artık kendimi tanıyamıyorum. Yazdığım bir yazıdan ötürü tanımadığım birisi bana çok hoşuma giden bir mesaj atmıştı: "Serdar Kuzuloğlu sen misin?" Yazı dilimi o an için ona benzettiğini anlatmaya çalışıyormuş meğer. Yakın zamanda kıvanç duyduğum birkaç şeyden bir tanesi olabilir. Bir ara çok sıkıntılı olduğum bir dönemde masanın başına geçip Serdar Kuzuloğlu'na bir mail yazmıştım. Biraz tecrübeden bir iki akıl vermesini istemiştim ve içimi ona dökmek nedense iyi gelmişti. İşin komiği o hayvani anlatıyı okuyup cevap vermişti kendisi. Mesajının sonunda "Hayat; istediğin zaman yarıda bırakabileceğin, beğenmediğinde baştan başlayabileceğin bir bilgisayar oyunu değil" demişti. Haklıdır belki de. O kadar da umursamıyorum hoşuma gitmeyen tavsiyeleri. Ben bu dünyada sadece oyun oynuyorum. Oyunların en kalitelisi riskleri en büyük olanlarıdır zaten. Bir kahve alıp geliyorum. Sanırım bu konuşma düşündüğümden daha uzun sürecek. ... .. . Bir kahve alıp tekrar buraya dönmek bu kadar uzun sürmemeli. (65 dakika) Bu dünyadaki insanların azımsanmayacak kadar kalabalık bir kısmı ellerindeki hayatlarını babalarını takip ederek geçiriyorlar. Benim bıraktığı izi takip edeceğim bir babam olmadı. Ben babamın yolundan hiç gitmedim. Babamda örtülü kalmış, içine içine bir melankoli var. Ben bunu ilk fark ettiğimde 15 yaşımda falandım. Tanıdığım en neşeli, en pozitif, en içten adamlardan birisi olmasına rağmen babamın gözlerinin arkasında sürekli beslediği bir melankoli olduğunu gördüğümde aklımı yitiriyordum az daha. Sen bildiğim babam değilsin deyip sarsacak gibi oldum. Ama yine de şimdi düşününce izinden gitmediğim adamın gerçekten benim babam olduğunu anlamama yarıyor bu özelliği. Sanırım ben gerçekten onunla aynı kanı taşıyorum. Ama insan illa da kendisinden öncekilerin yolundan gidecek diye bir şey yok. Bunu bazıları 15'inden sonra bazıları ise 20'sinden sonra fark ediyor. Kendisine yeni bir yol açmak ya da gideceği yeni bir yol bulmak istiyor. Sizi temin ederim bu dünyanın en sancılı süreci. Eğer bir parça samimi bir çabaysa bu, insan kabına sığamıyor. Etrafınıza birazcık arayan gözlerle bakarsanız bu çırpınışların örneklerini defaatle göreceksiniz. Bazı insanların çırpınışları gerçekten çok acıklı oluyor. Bu nispeten uzun bir süreç. Yeni bir yol çizmeye başlamak insanın kimliğini belirlemesi için acı çekmeyi göze alması demek. Bu sancılı halden kurtulmak istiyor insanlar. Bazıları vazgeçiyor, babalarının gittiği yola geri dönüyor. Buradaki baba dediğim şey biyolojik babalar değil elbette. Kendinden öncekilerden bahsediyorum. Eskilerin alışkanlıklarından bahsediyorum. Bazıları babalarının gittiği yola dönemese de bir şekilde kendi hikayesini bulmak istiyor. Eğer mazoşist değilseniz bu makul bir davranıştır zaten. Bir an önce var olan karakterinizi bir yere oturtmanız gerekiyor. Onca gelişen sürecinden ardından o kadar huzursuz oluyorsunuz ki yakaladığınız bir parça huzur insanın en büyük putu oluyor. Yönünü değiştirenler, yönünü değiştirmek için bedel ödeyenler yeni bulduğu yönü hayatlarının en büyük putu ilan ediyorlar. Onca huzursuzluğun ardından gelen huzur insanı ikna ediyor. Buradan sonrası da iyi değil aslında. Seçimleri için bedel ödeyen insanlar, kendi rızalarıyla hayatlarında bir kerecik değişen insanlar bundan sonra yeryüzünün en tutucu insanlarına dönüşüyorlar. Huzur... Karşılığında insanın hemen her şeyi feda edilebileceği bir kazanımdır. Ben bu kategoride olduğumu sanmıştım. Günün birinde kendi yolumu bulur sonra içimdeki sıkıntıyı kendi ellerimle çözmüş olmanın huzuruyla yaşar giderim sanmıştım. Artık kaç yılım kalmışsa bu dünyada tek bir doğrultuda dört nala koşarım sanmıştım. Çatlarsam da doğuran kısrağa bir, tabutuma çivi çakan namussuza iki... Gün bugündür. Malumu ilam etmenin zamanıdır. Ben babalarımın gittiği yoldan tiksiniyorum. Kendi çizdiğim yolu bulmak için yıllardır dönüp duruyorum. Yanlış. Hayat; yeni bir yola girmek değil, her seferinde yoldan tekrar çıkmak, çıkmaz sokakların duvarlarına tekrar tekrar toslamak, yeni bir sapak icat etmek, yoldan çıkmanın her seferinde iyi bir fikir olduğuna dair deliller bulup sebepler türetmekmiş. Tutarsız diyecekler, desinler. Ben bu oyunu böyle oynanması gerektiğini keşfettim. Çünkü yeterince beklersek hepimizin hikayesinde kahramanlar ölüyor. Ufak bir hesap yaptım. Yüz yıl kadar yaşamam gerekiyor. Büyük bir kısmında fiziken, ondan daha fazlasında da zihnen sağlıklı olduğum 4 dalyalık bir yaşam planladım. Ne kadarına erişirim bilmiyorum çok da mühim değil zaten. İlla bir yol lazımsa alın size bir yol. Ben burada depresif depresif şeyler yazdığım zamanlarda birisi bana "acilen arkadaş edinmelisin" diye bir tavsiye vermişti. ":))" falan yazmışımdır herhalde. Şimdi hatırlamıyorum. Küfür etkisi yaratan bir cümle bu. Bir insanın derdinin çaresinin insanlar olduğunu düşünmek pek iyi bir şey değil. İnsanla geçmez, insanla en fazla unutulur. Ben hiçbir şeyi unutmak istemiyorum. Ben yaşamak istiyorum. Ama yine de bu öneri bana başka kapılar açıyor şu an. Ne kadar yalnızım acaba? İnanın bu sorunun cevabını bilmiyorum. Yalnızlık çok fazla subjektiflik barındıran bir kavram. Bir insan ne kadar yalnız olduğunu kendisi bile ölçemezken ona dışarıdan bakarak ne kadar yalnız olduğunu anlamak imkansıza yakın bir çaba. Kabul edelim hanımlar beyler. Kimse kimseye yeterince yakından bakamaz ve hiçbir insan başka bir insana dilediği ölçüde dokunamaz. Bazen sesini bile duyuramazken bazen yıkar da farkında olmaz. Birbirimizi görmüyoruz, dokunmuyoruz ve bu hayatta yaşanan her şey rastlantılardan ibaret. Her şey oyun algoritmaları dahilinde şans faktörüne göre işliyor. Ben biliyorum ki o gün o kızın yanına gitmeseydim bugün bu satırları yazıyor olmayacaktım. Ya da o son kararımı vermeden önce bir gün daha bekleseydim bugün başka bir insan olacaktım. Hayat yalnızca tesadüflerle açıklanabilecek bir kurgudur. Gerçekten yalnızım ve sanırım bu insanla geçmiyor. Yazı yazmanın ne'liği hakkında hiç düşünüyor musunuz? Ben çok düşünüyorum. Hatta bu konuda epey üzerinde çalıştığım bir dosyam da var. Zaman zaman geliştiriyorum da içeriğini: "yazı üzerine bir soruşturma" Bence insanın aciziyetini gösteren bir durum bu yazı meselesi. Kendimizde olanlardan olması gerekenleri ayıklayıp adını koyma denemesi. Bu da bir trajedidir. İnsanın kendisinde olanlardan bir kısmını bile isteye görmek istememesi ve zihnindekilerin bir kısmının değişmesini engellemek istemesi. Ne kadar ayıp. Yazdıktan sonra yaşanacak her ana atılmış en büyük kazık. İnsanı tutarlı olmaya zorlayan bir yanı var. Tutarsız olmanın insancalığından ne haber öyleyse? Bütün bunları bunun için yazıyorum. Günün birinde dönüp ne kadar da aptalmışım demek istiyorum. Yazı yazmak bir ihanet. Ben suçu bile isteye işliyorum. Bugün hayatımın ikinci çeyreğinin ilk günü. Bu günü kayda almak istedim. Artık ne ölümü ne yaşamı anımsıyorum. Bence son derece tekinsizim ve tehlikeliyim. En çok da kendi canımı yakacağımı düşünüyorum. Bazı şeyleri düşünmekten hala korkuyorum. Tek bildiğim olmadık yollara sapmak. Hayat bir sürüncemeyse eğer potu yükseltmek isterim; yaşamdan anladığım savrulmak. Bugün hayatımın ikinci çeyreğinin ilk günü. Bir rotam yok. Bir tatsızlık düşlüyorum. Şöyle bir düşündüm de... Yenisi gelsin, Bütün savaşlarımı yalnız kaybettim. Gençliğim hükümsüz, kavgam bakidir.
    10. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Ey ahali! Bu yıl felaket yılıdır. Bunca musibet, kıyametin habercisidir. Çevrenizdekilerin kalbini kırmayın, onları üzmeyin. Şu fani yalancı dünya bize kalmayacaktır, çürümeye yüz tutmuştur. Hakkınızı helal edin derdim ama bir hakkınızın olduğunu düşünmüyorum, benden yana bir hak var ise helal olsun.
      0Ayıp be biraz kıymet bilin djdjdn - sennediyonla 14.06.2020 21:37:43 |#3806304
      2Senin yerin ayrı :) - fortis fortuna adiuvat 14.06.2020 23:26:23 |#3806544
      0Ay djdkdm - sennediyonla 14.06.2020 23:30:03 |#3806486
    11. 8
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Evet sayın yazarlar benim yolculuğum buraya kadarmış. Yazdıklarımla, yorumlarımla kimilerini mutlu ettim, kimilerine umut oldum, kimilerine göre boş yaptım, kimilerine göre ters düştüm ya da beğenilmedim. Burayı çoğu zaman bir defter olarak düşündüm, yaşadıklarımı, tecrübelerimi, bilgilerimi buraya yazdım.Bilerek bir yazarı kırdıysam özür felan dilemiyorum ama bilmeyerek kırıp, üzdüğüm olduysa affola. Yaklaşık 5 yıldır burdaydım, kimi zaman aktif oldum, kimi zaman arada bir gelip girdim. Fazla yazmadığım zamanlarda oldu çünkü o zaman bilgiye açtım sadace okudum, şimdi biraz daha fazla entiri girdim, düşüncelerimi belirttim ama ben yine bilgiye açım inanın bana çocuğunuzun entirisini okuyup güldüğümde oldu, hadi lan ordan dediğimde. Sözlük kültürü gayet güzel olsa da bazı eksiklikler göze batıyordu, inşallah onlarda zamamla düzelir. Tekrar beni okuyan, okumayan herkese teşekkür ediyorum. Hepinize hayat sınavınızda başarılar dilerim. İyi yazmalar sağlıcakla kalın.
    12. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Hepinize iyi günler sözlüğümün güzel insanları. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki burada pek çok insan dertlerime ortak oldu, dertlerimi dinledi ya da benimle birlikte anlattığım şeylere üzüldü, Bu durumdan dolayı hepinize teşekkürü borç bilmekle birlikte buradan neden kopamadığımı ve burayı neden bu kadar çok sevdiğimi anlamış bulunmaktayım. Yeri geldi güldük, yeri geldik sinirlendik, yeri geldi beraber eğlendik ve beraber şarkılar dinledik. Bir şekilde yazılarıma dokunmuş beni iyi ya da kötü hissettiren herkese teşekkür ederim. Hani insanın bazen sadece ama sadece kendisine anlatması gerektiği hatta ve hatta kendisine bile anlatmak istemediği şeyler olur ya, Galiba o şeyler bana da oldu. Üzülerek söylüyorum ki ben bu ruh halindeyken buraya bir şey yazmadan ya da insanlara bir şey anlatmadan duramam bundan mütevellit galiba içimdeki kırgınlıkları, boşlukları onarıp doldurana kadar buraya bir şeyler yazmamam gerekli. Sizleri çok seviyorum kendinize iyi bakın, iyi davranın :) Umarım bu süreci en kısa şekilde atlatıp en enerjik halimle tekrar sizlerle olurum, Hoçça ğalın ğidiyom ben (: size son güzelliğim olsun ayrıca merak etmeyin bir şeyler yazmayacak olmam entirilerinizi okumayacağım anlamına gelmiyor.
      5Dobarlan bıragma gendini - obeson 24.06.2020 15:08:58 |#3814772
    13. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      daha garpuz geseceeektik nereye? en kısa zamanda dobarlan ve dön.
    14. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sadece şey yazmak istiyorum buraya: +ağğh ağğhh -tamam zaman var yetiştiniz +hayıaağr -tamam yetiştiniz bayan x bayan yetiştin.. +hayıaağr hayıaağr -tamaam tamam -sakin ol kapatmadık x kapatmadık bi’ şey yok +hayıağğr hayıaağğr
      1ARTI - obeson 27.06.2020 21:43:50 |#3818012
      1<3 - mnurk 27.06.2020 21:50:04 |#3817976
    15. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      arkadaşlar bakire kız arıyorum taylandlı. sfsfsf
    16. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Her girilen entrye ayrı ayrı şaşırıyorum bu ne lan
      1LASOQÖSPÖWODMAKDNKADMIWMSMSM - obeson 28.06.2020 17:58:56 |#3818525
    17. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Herkes izlesin bu videoyu, herkes . Arkadaşlar unutmayın bazı şeyleri, ne olur. Her gün, her Allah’ın günü aynı kötülükte bir sürü şey yaşansa da unutmayalım ya. Ne var ki elimizde? Saf, dupduru kin. Bu kadar. "Bir tane kıçıkırık patrondan hesap sormayı beceremeyen devlet gücünü bizde sınayacak öyle mi? Öyle mi alay komutanı? Burdayız biz! "
      1Ben de paylaşmıştım. Defalarca izledim. Böyle bir muhalefet görmedim uzun zamandır. - more than words 18.10.2020 16:26:30 |#3992864
      1yıllarca “muhalefet” diye önümüze konan şeyleri de bildiğimiz için bu konuşmaya muhalefet dersek, konuşmayı çok aşağılarmışız gibi geliyor. - mnurk 18.10.2020 19:32:31 |#3992959
    18. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Selamun aleyküm herkes, hepimize iyi akşamlar diliyorum... (bkz: ortama selamun aleyküm diyerek giren kız)
      2As saygılar yazar abla - pluviofali 19.10.2020 22:05:32 |#3994277
      7Aleyküm selam. Kuzenlerinden haber var mı sjkskdkd - nisyan 19.10.2020 22:05:37 |#3994278
      2@pluviofali Saygılar ablacım :d @nisyan Yok ya onlarla arama mesafe koydum yeter bu kadar samimiyet ahajskdlf - a bit of zeynep 19.10.2020 22:08:45 |#3994292
    19. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      2-B’den durumstabil azer bülbül-duygularım darmadağın okuyacak. Yerlerinizi sosyal mesafe kurallarına uyarak alınız.
    20. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      1A sınıfı öğrencilerinden fındıklıkurabiye "mini mini bir kuş" adlı eseri seslendirecektir. kendisini kürsüye davet ediyorum(alkış)
      1Ajsjsj 👏👏👏 - durumstabil 19.10.2020 22:16:55 |#3994307
    21. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      3-c'den Alex ve pek kadim dostu sizler için şöyle bir şey hazırladık. link
      0Size albüm yapmak istiyorum. - oyi moyi moyoyi 19.10.2020 23:36:59 |#3994473
      0Tabi ne zaman isterseniz.. - alex in sol ayagi 19.10.2020 23:41:15 |#3994475
    22. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      3-a'dan cenevar arkadaşımızı "güz gülleri" isimli parçayı seslendirmesi için kürsüye davet ediyoruz
    23. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Şimdi ben buraya neden çıktım? Niçin çıktım? Nasıl çıktım? Bunu izaha gerek yok gördünüz, yürüdüm çıktım! Ama, çıkmamış da olabilirim. Çıkmışsam çıkmışımdır, çıkmamışsam çıkmamışımdır. Görünen köy... Uzakta değildir buraya çıktıksa sonradan çıkmadık mı dedik? Bunlar bir takım uydurma laflardır... Sahi ya ben buraya neden çıktım? kim çıkardı ulan beni buraya?
      2Ulan olmadığın başlık yok ya - turkuazgibi 09.12.2021 01:13:01 |#4283812
      2Bu bir telesekreter mesajıdır; guglepiley, yaklaşık bir saat önce sözlükten çıkmıştır. Değerli yorumlarınız, guglepiley tarafından en kısa süre içerisinde cevaplanacaktır. Guglepiley ilginize teşekkür eder, iyi geceler diler. - guglepiley 09.12.2021 01:17:44 |#4283813
      2Kkzkzkzkzjs komik koç turizmin değerli yolcuları gibi olmuş. İyi geceler kanka :* - turkuazgibi 09.12.2021 01:23:55 |#4283816
    24. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Sabri, kumar hızlı mı kumar? İçeride kafa açacak kimse yoktur inşallah.
      1İçerisi çok güzel, şampiyonlar ligi gibi :d - durumstabil 19.10.2020 22:31:03 |#3994352
      1Uygulama olmaz değil mi, üzerimde emanet var. - patiklipenkuenn 19.10.2020 22:33:10 |#3994363
      1Hahshsha sen dalgana bak bunları düşünme - durumstabil 19.10.2020 22:37:22 |#3994371
      butun yorumlari goster (4)
    25. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Değerli yazar arkadaşlarım, pek kıymetli modlar, sevgili coderlar, necidir adminler? Biz napıyoruz burda lan?!
    26. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      selam ben herhangi bir sınıfa ait olmayan deli. bugün taşları kuyuya değil de sevmediklerimin kafasına atmayı düşünüyorum. ardından da ben deliyim şiirini okurum herhalde.
    27. 8
      +
      -entiri.verilen_downvote
      iyi akşamlar ahali. kısa ve öz konuşacağım. --- spoiler --- gündeme gelen her bokla ilgili gözükmek zorunda değilsiniz. --- spoiler --- bu kadardı. tşk.
      3aq yerinde nba finali olsa herkes başımıza kaan kural kesiliyor. bkz: abi çok iyi niyetli bir çalışma ama yemez - louis froziel 21.11.2020 20:35:57 |#4030842
      0Louis peki benim gibi sadece gündemi okuyup araştırıp, kime neyi anlatacağım ben şimdi hissinde olanlar için bir sözün var mı? - cort is back 21.11.2020 20:36:32 |#4030848
      3o ilgili gözükme çabası değil, başka ve daha temiz niyetli bir çaba. fakat onun da pek bir getirisi yok bana kalırsa. - louis froziel 21.11.2020 20:38:34 |#4030855
      butun yorumlari goster (7)
    28. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      biri bana neden delirmediğimizi söylesin her gün ama her gün dünya daha boktan bir hâle geliyor, her gün sabrımız sınanıyor, her gün aptal yerine konuyoruz; her gün yüzümüze baka baka, bizimle alay edercesine açıklamalar yapıyorlar, kararlar alıyorlar. yaşam hakkımız dahil her hakkımızı sınırlıyorlar, yok ediyorlar. bir tweet okuyorum 1.5 yaşında bebek, ölmüş. niçin? biliyorsunuz. diğer tweet “ücretsiz aşı teklifi reddedildi” kimin oylarıyla? biliyorsunuz. öbürü: esnaf aç, işçiler aç. “aç”. bir diğeri, bakın en komiği direkt yazıyorum: “tez canlı davranır, işimize yetişme telaşıyla kalabalık demeden OTOBÜSE binersek, işimize bir daha ulaşamayacağımız bir yolculuğa çıkabiliriz. anlık bir ihmalin nelere yol açtığını görelim. tedbir kişisel sağlığımızın güvencesi olduğu kadar toplumsal sorumluluğumuz da.” yemin ederim ellerim titriyor ellerim. ben çok sıkıldım arkadaşlar ben çok sıkıldım. 18 yaşındayım ben, bu kadar yorulmaktan çok sıkıldım. ben ağlama krizlerinden de bıktım. ben bunları yaşamak istemiyorum düşünmek istemiyorum. covid sürecinin en sıkıntılı yönü (benim için) bunların daha çok gözüme batmasına sebep olmasıdır. üniversiteme gidemem falan değil. normalde “oku, tartış, hırslan, sinirlen, bir tane daha böyle ya da daha kötüsü bir haber gör, döngü sıfırlansın.” şimdi bitmiyor, tamamlanamıyor bende bu döngü. hırsım, sinirim birikiyor, arttıkça artıyor. başka bir şey yapamaz hâle geliyorum. bir süreliğine tabii. bu yüzden mi deliremiyoruz? yaşamak zorunda olduğumuz için mi? -sabah dersim olduğu için şu an uyumak zorunda olmam gibi. kafamda “ÖYLE Mİ ALAY KOMUTANI” haykırışı yankılanmıyormuş gibi.- düzeni bu mu buranın? buysa, çözümü yok mu bunun? yoksa, çıkışı yok mu buranın?
    29. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yemin ederim çok haklı. bu baby boomer, x, y falan diye ayrılan her neyse işte kuşaklar yüzünden bizim gençliğimiz komple çöpe gitti. seçtikleri iktidara bak. ülkeyi uçurumun kenarına getirdi, az daha zorlasa denizin dibini hep beraber boylayacağız. bu aptal siyasi kavgalar yüzünden odağımızı başka hiçbir yere çeviremez olduk. politik olmaya zorlanıyoruz. başını nereye çevirsen ideolojik-siyasi bir muhabbet dönüyor. dönsün de ama muhabbet olarak kalmasın bir şeyleri değiştirmeye çalışın artık ya. bir avrupalının bir ayda alacağı laptopu biz bir senede alıyoruz. lan benim zamanım avrupalının zamanından daha mı değersiz? 19 yaşındayım ben or*spu çocuğu. zihnimin en parlak olması gereken çağında neden 12 saat boyunca üç kuruşa çalışıp köreliyorum ben? yoruldum ben de ya. oturup sadece kendi okuduğum alanda araştırma yapmak, ders çalışmak istiyorum. yemin ederim tek hayalim bu. getirdikleri noktaya bakın. ya ne kadar değersiziz. bu gerçeği bu kadar çıplak görüp de kabul etmek istememek ne kadar acı verici. ben insani şartlarda yaşamak istiyorum. delirmiyorsak sorun vardır. delirmiyorsunuz ve sorun var. sabahtan akşama kadar karı kız, futbol, sosyal medya videoları, tiktok, şu ne giymiş, şu kimi aldatmış, şu ne bok yemiş goygoyu yapmanız korkunç abi. hayatınızın fişini çekiyorlar. belki dönüşü olmayan virajlara giriyoruz. belirsiz açıklamalar yapılıyor. ağzınızı açıp şu berbat gidişata bir şeyler söylemek çok mu zor? v for vendetta da gelse bunlar oturur instagram’da live açar, tiktok izler. biz bunu hakettik sanırım. çünkü bizim yerimizde başka bir toplum olsa -ki diğer toplumları görüyoruz- ortalığı ateşe verirler. coğrafya kader bak valla. ülkeye demokrasi gelmiş, cumhuriyetle yönetiliyoruz bu asalak embesiller hala monarşi sevdası çekiyor. bu malum kesim midemi bulandırıyor. ben sizden değilim ya, ben bu toplumu kabul etmiyorum. bu nasıl bir rezillik. bu nasıl bir aymazlık.
    30. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
    31. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hayırlı günler ahali. bu başlığa gireceğim ikinci entry olacak bu. hiç heyecanlı değilim. --- spoiler --- salt bir şekilde kibar olmakla, pısırık bir şekilde kibar olmak ayrı şeylerdir. sünepe sünepe dolaşmayın, kendinize bi' saygınız olsun. sizi öyle gördükçe benim canım sıkılıyor amk. not: (#3901527) --- spoiler --- bu kadardı. tşk.
    32. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Balkon konuşması buradan mı yapılıyordu?
    33. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Piyasanın ve ahalinin façasını, âlemin raconunu kollayacağıma Sayın Atamızın inkılap ve raconlarına aynen takılacağıma Anam avradım olsun ki ant içerim he
    34. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Ye kürsüm ye
    35. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      herkese ve her şeye yorum yapasım geliyor. bu huyumu da hiç yorum yapmayarak köreltmeye çalışıyorum. ama gel gör ki ben o yorumları yine kendi beynimde yapıp duruyorum. akıllanmaz bi varlık nasıl mı olur. işte benim gibi
    36. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      “yüz”leşme uzun bir otobüs yolculuğu. akşam. kendimle göz göze geldim camdan yansıyan görüntüde. acılarım, fikirlerim, kahkahalarım, kırgınlıklarım, karşı çıkışlarım, teslim oluşlarım -ve daha ‘sıralaması kolay ve fakat sıraladıkça bayağı duracak’ pek çok şey.- ben. ben’i oluşturan şeyler. seçtiklerim, seçmediklerim, seçtiğimi sandıklarım. maddi ve manevi, fiziksel ve ruhsal, bireysel ve toplums- niçin edebiyat dersinde “paragrafta örnekleme”ye misal bir paragraf yazıyormuşum gibi davranıyorum? sanırım yazmak benim için hep “ödev” kapsamındaydı. daha doğrusu “yaşamak” evet, evet yaşamak. ben ki her davranışım uygun, her duygum mâkul, her fikrim doğru olsun isterim. neden yazıyorum? çünkü kendimi tanıyamıyorum. en çok kendimle tanışmak istiyorum şu hayatta. hep başkalarına öykündüm. başkalarının oluşlarını ve duruşlarını sevdim. pek tabii “kimliksiz” hissettim. -tırnak işaretinden çok hoşlanıyorum sanırım.- yazdıkça diyorum, belki bir şeyler dökülür. bilinçdışım olaya bir el atmak, kendini kabul etmese de bir normlar -kendisineaitolmayan- çemberinin içine hapsolmuş bilincime bir dur demek filan ister kim bilir. bu sene insanları sevmeye başladım. -çok kopuk gidiyor ama doğal akışı bozmak da istemiyorum /bunlarsayılmaz/- sanırım bunun bir zamanlarki en yakın arkadaşımın bana beni “gerçekten” ve “olduğum gibi” sevdiğini zor da olsa kabul ettirdiği anla bir ilgisi var. kendimi sevmeye ne zaman başladım emin değilim, sadece o andan sonra olduğuna eminim. “insanın kendisini sevmek için bile başkasına muhtaç olması can sıkıcı hatta bir miktar aşağılayıcı.” derdim eski ben olsam. aman aman bir gurur bir kibir ki sormayın. pek korkuyorum birine, bir şeye ihtiyacım olmasından. neyse yüzleşelim dedik, yüklenelim değil. bu hâlimin de elbet müsebbibleri var(dı). hadi biraz sosyal medya psikologumsuları edasıyla kendimizle alakalı her şey için çocukluğumu ve ailemi suçlayalım. -ya hep dram dram gitmeyeyim demiştim ama bir espri de patlamaz ki şimdi.. neyse sevgili okuyucum -ay çok kibirli hissettirdi ya ben kimim seni sahipleneceğim /satınalmıyorumenazından (hayırhayvandademekistemedimsana)/ öhöm, sevgili bunu okuyan “sen ışıl ışıl bir…” ahahah şaka şaka <3 devam ediyorum- öyle derin travmalarım, yaralarım yok. her türk genci kadar örselenmişimdir aile hayatında. ama son zamanlarda okuyup pek bir sevdiğim -ki louis sayesinde okumuştum buradan da teşekkürümü edeyim- erich frommcuğumun “sevme sanatı”ndan sonra bazı ufak şeylerin farkına varmaya başladım. kitap bir anahtar gibi deriiin dehlizlerimdeki ufaklıksal bütün problemlerimin kapısını açmadı elbette, bir adım oldu farkındalığa. okuduktan sonra pek çok şeye farklı gözlerle baktım. tam olarak neyi, nasıl tetikledi; neresinden bu kadar etkilendim bilmiyorum ama iyi ki okumuşum diyorum dönüp baktığımda. kesin olarak söyleyebileceğim şeylerden biri sevgiyi çok yanlış biliyor olmammış. -kitap yanımda değil, bilahare eklenmesi gereken alıntıları eklerim diye ümit ediyorum- sevmek anlık bir his yoğunluğu değil, sevmek aktif bir eylem/çaba gerektiren bir süreç. (şöyle ki benim yorumumla harmanlanmış olarak devam ediliyor, sadece fromm beyefendiye sadık kalınmayacaktır. bilgilerinize..) hatta sevmek bir “seçim”. bununla yüzleşmem zor oldu. sevgi ve aşk kavramlarına uzak olmam, bunları karıştırmam, romantik bir ilişkide birisini seçmek zorunda olduğumu düşünmem falan filan zaten her şeyi daha da karmaşıklaştırıyor. bir de şöyle bir durumum var ki: “daha çok hissedebilmek isterdim; daha içli ağlamayı, merhametten içimin titremesini, birisinin bir damla gözyaşına dünyaları yakacak raddeye gelmeyi, birini kendimden çok çok öncelemeyi, bir mazlumun çektiği acının uykularımı kaçırmasını, derin bir huşu duyabilmeyi isterdim. ama yürek değil taş sanki. her kahkahamda ufak zelzelelerle çatırdayıp bir türlü unufak olamayan ve fakat gözümden akan hiçbir damlanın da bir türlü yumuşatmaya kabil olamadığı gönlüm. andolsun ey kalbim, seninle hesaplaşacağım.” demiş bulunan bir insanım yanii maalesef hissel mevzulara biraz uzağım. kitapta da söylendiği gibi “e biz bunu anlatıyoruz da bu öyle teoride kalacak bir şey değil yani yaşamak lazım, uygulamak lazım” bu uzaklığı da entj ve 8w7 olmama bağlamadan önce sevgili anneciğimi anmak isterim. -ay tabii ki çocukluğa da ineceğiz, vallahi bırakmamm!- ben sürekli “zor” bir çocuk olduğumu duyarak büyüdüm. bu kadar aslında :d bana verilen sevgi hep bana rağmen verilmiş gibi hissettirildi bana. (3 kez “bana” hoş durmadı ve narsisist değilim, inanın ya da inanmayın önemli olan benim ne düş-) biraz agresif bir çocuktum kabul ediyorum. öfkeliydim, çok hızlı tepki veriyordum. sanki ben asitle doluydum da insanların her sözü mütemadiyen yağmur olup yağıyordu üstüme. -otobüs çok titriyor, midem bulandı- bu öfkemin sebebi neydi, bilmiyorum. yukarıda öfkeli bir çocuktum demişim. esasında çocukluğumu hatırlamıyorum. çok hareketli olduğum, duvara tırmandığım, ay pek bir sorumluluk sahibi olduğum, adeta bir “cadı” olduğum dışında insanlardan da bir şey duymadım. çocukluk değil ergenlik diyelim. ki kim o rezil çağlarda saçma sapan, yersiz, kaynağı belirsiz bir öfkeye sahip değildi ki hem direkt hayata hem tek tek her şeye karşı? bilmiyorum annemin zihnime kazınan bazı ifadelerini abartılı buluyorum. bu konuyu geçmek istiyorum. kendimi haklı çıkartmaya çalışıyor gibi hissettim ki manipülatifliğini ilişkimizin sona ermesinden çok sonra fark ettiğim bir “arkadaş”ımın da dediği gibi: “her cümlemiz bir manipülasyon, her şeyi karşımızdakini kendi fikrimize ikna etmek amacıyla söylüyoruz. ‘şu gömlek güzel’ demem dahi, evet” gayet açık da söylemiş yani tamamen benim salaklığım.. yoruldum, üslubumla sizi de yordum sanırım. ilk uzun (kime göre neye göre yani bazılarınıza için çerez bile sayılmaz gerçi) yazımı yazmış gibiyim. başladığım yerde miyim acaba bir iki dk verin bu kadına konuşamaz dili tutuldu.. yok yok, tutulmadı. direkt böyle düzenlemeden paylaşsam size ayıp etmiş olur muyum diye düşünüyorum? ama ilkin günahı olmaz.. dimi? peşinen özür dileyerek paylaşıyorum yazı şeysinde herhangi bir kategoriye sokamadığım cümleler bütünümü. “denememsi” diye başlık açıp atasım var da formata aykırı olur mu diye de düşünmüyor değilim. başlık seçmek de zor olacak ama bu sizi hiç alakadar etmiyor tabii. gittim. teşekkürler..
    37. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      böbreğimi satmak istiyorum.
    38. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Öhhüm. Seneye görüşürüz canlarım, sizi seviyorum.
      1Ooo kardeşim naber ya bir senedir görüşmüyoruz XD - sevdigimezaralti 01.01.2023 02:50:04 |#4500583
      1XD detayı... Aga beee kdjdjdjd - turkuazgibi 01.01.2023 02:51:33 |#4500584
      1Nostaljik şakana nostaljik bir gönderme bdbdbdbdb - sevdigimezaralti 01.01.2023 03:04:50 |#4500590
    39. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
    40. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Distopik bir dünyadan ziyade bir cehennem aslında. Hislerin ve samimiyetin kaybedildiği bu dünyada isimlerin de pek bir anlamı yok. Statüleri numaralarını ve haklarını belirlemekte. Tüm toplum ruhani olarak çöktüğü halde kimse bunun farkında değil ya da farkındalığın getirdiği sorumluluklardan kaçıyorlar. Çıkarlarına ve düzene göre hareket edip kendi içlerinde bir savaş halindeler. Düşük yaşam koşulları hayallerini de kaybetmelerini sağladı. Düzen karşıtı fikir sunabilecek tek bir kişi dahi kalmadı. Aslında hâlâ buradalar ama zindanlardalar. İnsanların sadece onlar olmadığında sıkıldığı için arkadaşlık ilişkileri kurduğu bir dönemdeyiz. Çıkarlar doğrultusunda bir gün melek, bir diğer gün şeytan olan insanlar. Aslında hepsi her zaman birer şeytandı duruma göre maskelerini taktılar. Kalplerini köreltmiş o maskeler. Bir kafes hayvanı olarak düşünülebilir bu insanlar. Korkuyla dayatılanlara uyum sağlıyorlar ve onlardan türeyen diğer nesiller sistem içinde dünyaya geldiğinde korkuyu bile bilemiyor. Duyguları olmayan bir varlık çarkın dişlisinden ibaret değil midir? Tek ümit şimdi bu topraklarda olanlar. geleceğe bırakırlarsa sistem aksamayacak. Onların tohumları kırılabilecek bir zincirin var olduğundan dahi habersiz olacak. Bir gün toplumsal aydınlanma yaşansa bile geç kalınmış olabilir Bir şehir yakıldıktan sonra herkes üzerinde dans etse ne farkeder?
    41. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      İçimde bir büyük yara var Kabuk tutmaya yemini var Her gece uykularımı elimden alır Anlatacak kimim var?
    42. 10
      +
      -entiri.verilen_downvote
      emir can iğrek gibi şarkı yazmanın çok da zor bir şey olmadığı kanaatindeyim. hatta kanıt olarak ayaküstü yazayım bir dörtlük, emir can'ın nağmelendirmesiyle okursanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. mesela şöyle bir şey olabilir; (mesela şu arkadaş olabilir diyerek ceku'yu gösteren arif gibi oldu bu da.) "hiç aklımdan çıkmıyorsun... bu dünya senden mi ibaret!? boynuma kazılı sanki adın... üstüme farz mısın, bu nasıl ibadet!?" parçanın matematiği de şu şekilde olacak; 1. dörtlük 2. dörtlük nakarat 3. dörtlük 4. dörtlük nakarat hoş bir müzik ve iyi bir okumayla bunu kayda alıyoruz, hooppp nur topu gibi bir parçamız oldu. not: emir can'a söyleyin beni bulsun... before sunrise filmindeki sokak şairi misali dörtlük basarım ona alllama. para mara istemez. iddia ettiğim şeyi kanıtlamış olmak bana yeter. şimdiden teşekkürler.
      1şu an bu düeti görmek için para veririm akajslnald - lilithimsi 13.07.2023 04:04:03 |#4565957
      2beni de sizler var edeceksiniz hajshfjagfsah - louis froziel 13.07.2023 04:53:12 |#4565960
    43. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      0yazmadan edemedim - kıpçak bey 13.07.2023 03:49:58 |#4565956
    44. 1https://streamable.com/o1hfgm - kıpçak bey 13.07.2023 17:21:47 |#4566146
      1ansiansaisnkamaka - karakekiiik 13.07.2023 19:55:18 |#4566186
      1bu nası bi random kjsdhfkjdfs - kıpçak bey 13.07.2023 20:06:14 |#4566190
      butun yorumlari goster (6)
    45. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
    46. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      şimdi ben buraya çıktım ama neden çıktım
      1Neden - amorf 13.07.2023 09:32:32 |#4565978
      1inan bilmiyorum - sedyeci 13.07.2023 12:45:57 |#4566042
      1Neden bilmiyorsun - rahibeteresa 13.07.2023 13:21:12 |#4566047
      butun yorumlari goster (4)
    47. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Arkadaşlar size heppinize selam olsun. şimdi sözlüğün ayarlarıyla oynayacam. çek kardeşim benim
      2https://www.youtube.com/shorts/EOcZFj0iRRQ - kıpçak bey 13.07.2023 17:01:50 |#4566134
      1bu ne lan ahahahaahahah https://www.youtube.com/shorts/WUrYkslSr4c - kıpçak bey 13.07.2023 17:05:02 |#4566138
      0Ronaldo editi hiç görmemiştim fjdjs - daglar daglar 14.07.2023 01:45:24 |#4566419
    48. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      benim topluluk önünde konuşma fobim var konusa...
    49. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Ne yapüyünüz lan moruk kirvelerim.
    /